Archive for Nisan, 2014

Dünyaya Yön veren Oda: Kubbealtı

Pazar, Nisan 20th, 2014

Topkapı Sarayı’nda Kubbealtı denilen mekan. Bu küçük salon asırlarca dünya siyasetine yön verdi. Kıtaların fethi, devletlerin akıbeti, harp ve sulh burada kararlaştırıldı. Divân-ı Hümayun denilen kurul burada toplanır kararları alırdı.

İşte Osmanlı Devleti’nin  en güçlü müesseselerinden biri olan Divan-ı hümayun.

Divân-ı hümayun uzun zaman Osmanlı Devleti’nin en güçlü müesseselerinden biri olmuştur. İslamiyetin“ulu’l–emr” olarak kabul edip geniş yetkiler tanıdığı padişahın aynı zamanda Divân-ı hümayun’un başkanı durumunda kabul edilmesi Divan-ı hümayun’a kanun koyma, yürütme ve mahkeme edebilme gibi hususlarda çok geniş yetkiler vermekteydi. Fatih devrinden sonraki padişahlar fiili olarak Divân-ı hümayun’a başkanlık yapmasa bile ona bu yetkileri verdiği gibi  Divanhane’ye bitişik “kafes” arkasından toplantıları sürekli izleyerek bu yetkilerin nasıl kullanıldığını daima takip etmişlerdir. Divân-ı hümayun’da vücuda getirilen kanunlar önceleri genellikle müderris menşe’li kimselerden seçilmiş olan nişancılar tarafından İslâmiyete uygunluğu denetlenmiş, tereddütlü meselelerde Şeyhülislama müracaat edilerek onun fetvasının alınması yönüne gidilmiştir.

Osmanlı topraklarında adaletin yürütülmesi ve denetlenmesi de Divân-ı hümayun aracılığıyla olmuştur. Taşra yöneticileri Divân-ı hümayun’dan tayin edildiği gibi bunlar hakkında yapılan en küçük şikayetler bile yakından takip edilmiş, adaletsizliği tespit edilen yöneticiler hakkında takibat başlatılması için Divân-ı hümayun’dan çeşitli kimseler görevlendirilmiş veya ilgili kimse bizzat Divân-ı hümayun’a çağrılarak muhakemesi yapılmıştır. Bunlardan suçları sabit olanlar hangi makamda olursa olsun azil ve uzaklaştırmayla yetinilmeyip suçlarına göre gerekli cezalara çarptırılmıştır. Çoğu zaman padişahların isteğiyle Divân-ı hümayun tarafından halka zulmetmemeleri konusunda taşra yöneticileri “adâlet-name“ adı verilen fermanlar gönderilerek uyarılmaktaydılar.

Divân-ı hümayun’un en fazla meşgul olduğu konuların başında adli vakaların görülmesi gelmekteydi. Herhangi bir konuda şikayeti olan halk mahallindeki mahkemeleri atlayarak doğrudan Divân-ı hümayun’a başvurabilmekteydi. Bulunduğu yerdeki mahkemenin tarafsız olamayacağına inanan kişiler veya orada yapılmış mahkemenin sonucuna razı olmayanlar Divân-ı hümayun’da yeniden mahkeme açılmasını talep edebilirlerdi. Bu özelliği dolayısıyla bir nevi üst mahkeme durumundaydı.

Adâletin tecellisi için ele alınan davalarda titizlikle mümkün ise davacı ve davalı biraraya getirilir, mümkün değilse mahallin kadısından iddia edilen konuda bilgi istenir, gerekirse Divândan çavuşlar gönderilerek geniş araştırma yapılırdı. Osmanlı yönetiminde adâlete verilen önemin ve adâlet mefhumunun derinliğinin bir sonucu olarak divânda yapılan mahkemede verilen hükme razı olmayan kişilerin daha sonra yine divâna başvurarak yeniden mahkeme yapılmasını talep ettiklerine çeşitli belgelerde rastlanmaktadır. Adalet karşısında herkes eşit konumda idi. Müslim-gayrimüslim, zengin-fakir, yönetici-halk, kadın-erkek gibi hiçbir zümre ve cinse en küçük ayrıcalık tanınmazdı.

Divân-ı hümayun toplantılarındaki düzen, halka gösterilen davranış tarzı, sergilenen ihtişam yabancı devlet elçilerini çok etkilemekteydi. Osmanlılara karşı içinde menfi hisler beslediği eserlerinde belli olan bazı elçiler bile seyahatname ve raporlarında Divân-ı hümayun toplantılarını ayrıntılı olarak tasvir ederek duydukları hayranlıklarını gizliyememişlerdir.

Kaynak: Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
http://ahmetsimsirgil.com/dunyaya-yon-veren-oda-kubbealti/

0