Babası: Mehmed Han-III
Annesi: Handan Sultan
Doğumu: 18 Nisan 1590
Vefatı: 22 Kasım 1617
Saltanatı: 1603-1617
Osmanlı padişahlarının on dördüncüsü, islam halifelerinin yetmişdokuzuncusu.Babasının Saruhan Valiliği sırasında, 1590’da Manisa’da doğdu. Beş yaşından itibaren sıkı bir talim ve terbiyeye tabi tutuldu. Arabça ve farsça’yı mükemmel bir şekilde öğrendi. Ok atmak, kılıç kullanmak, ata binmek gibi savaş ve askerlik eğitiminde fevkalade maharet kazandı.Babası Üçüncü Mehmed Han’ın vefatı üzerine 1603 yılında henüz 14 yaşında iken Eyyüp Sultan’da kılıç kuşanarak padişah oldu.
Birinci Ahmed Han, tahta cülus ettiği zaman devlet, İran ve Avusturya ile harp halinde idi. Ayrıca uzun süren sa- vaşlar sonunda ülke içinde asayişsizlik artmış ve çevrelerine otuz-kırk bin kişilik bir kuvvet toplamayı başarabilen cela- liler, devletin başına bela kesilmişdi.
Ağustos 1604’de sadarete ve Avusturya seferi serdarlığına tayin olunan Lala Mehmed Paşa, Serhad boylarında ün yap- mış bir kumandandı. Derhal harekete geçerek bir zamanlar Avusturyalılara terkedilen Peşte’yi ve Hatvan’ı, sonra karadan ve denizden muhasara ettiği bir Macar kalesi olan Vaç’ı geri aldı. 1605’de tekrar sefere çıkan Lala Mehmed Paşa, Padişah’ın em- ri üzerine Estergon üzerine yürüdü ve 35 günlük bir muhasaradan sonra kale fethedildi. Estergon’un düşmesi üzerine Avusturya barış istedi. 1606’da Avusturya cephesine gönderilen sadrazam Kuyucu Murad Paşa, savaşa son vererek Zitvatorok andlaşmasını imzaladı.
Batıda zafer kazanılıp barış sağlanırken, doğuda İran cephesipek iç açıcı bulunmuyordu. Revan kalesi tamamen Şah Abbas’ın eline geçmişti. İran seferi serdarlığına getirilen Çağalazade Sinan Paşa, yollarda yiyacak temininin güçleşmesi ve yeniçerilerin aşırı serkeşlikleri yüzünden istediği neticeyi elde edemedi. Çağalazade’nin başarısızlığı ve daha sonra ölümü (Kasım 1605) üzerine Anadoluda’ki celali isyanları da gittikçe büyüdü. Tavil Ahmed, Canbolatoğlu,Kalenderoğlu,Yusuf Paşa ve Muslu Çavuş adındaki şakiler Anadolu’yu kana boyamışlardı. Ahaliyi içine düştüğü sıkıntıdan kurtarmak isteyen Ahmed Han, Ku- yucu Murad Paşa’yı Celaliler üzerine gönderdi. Murad Paşa 1607’de Canbolatoğlunun kalabalık ordusunu bozguna uğrattı. 1608′ de Göksun yaylasında Kalenderoğlu’nu yenerek celalileri Anadolu ve Kuzey Suriye’den çıkardı.
Kuyucu Murad Paşa, Anadolu’yu celali gailesinden kurtardıktan sonra, İran işini ele aldı. Tebriz’e kadar ilerleyen Murad Paşa sefer mevsiminin geçmesi ve Şah’ında barış istemesi üzerine Diyarbekir’e döndü. Görüşmeler sürerken Murad Paşa vefat etti. Yerine geçen Nasuh Paşa zamanında Osmanlı-İran barışı gerçekleşti. Ancak İran’ın barış şartlarını yerine getirme- mesi üzerine tekrar başlayan savaş, Birinci Ahmed Han’ın 1617’de vefatına kadar devam etti.
Birinci Ahmed Han ellibir gün süren mide hastalığından sonra, henüz 28 yaşında iken vefat etti. Dindarlığı ve insan- lara merhameti ile tanınan Sultan Ahmed Han, bilhassa Mekke ve Medine’ye sayısız hayırlı hizmetler yaptı. O zamana kadar Mı- sır’da dokunan Kabe-i Muazzama’nın örtülerini İstanbul’da dokuttu. Kabe için altın oluklar yaptırdı. Zemzem Kuyusu için de- mirden bir kafes yaptırıp suyun bir metre altına yerleştirdi. Böylece kuyuya düşen müslümanların boğulması önlendi. Diğer yaptığı hayırlı hizmetlerin başında bugün yerli ve yabancı herkesin hayran kaldığı Sultan Ahmed Camii gelmektedir. Bu caminin temelini hocası Aziz Mahmud Hüdai hazretleri atmıştır.
Sultan Ahmed Han ceddi Yavuz Sultan Selim gibi son derece sade giyinirdi. Her fırsatta halk arasında dolaşır ve dert- lerini dinlerdi. Memlekette otorite boşluğundan ortaya çıkan serkeşlikleri, derin ve ileri görüşü ile seçtiği ehil devlet adamlarının sayesinde ortadan kaldırdı.
Sultan Ahmed Han, her müslüman gibi Resulullah efendimizi çok severdi. Resulullah efendimizin mübarek ayağı izinin bir resmini her an yanında taşırdı. Ahmedi ve Bahti mahlası ile şiirler yazan Ahmed Han’ın şiirindeki bir dörtlük şu şekildedir:
Evliyanın himmeti, yaktı beni kül eyledi.
Safiyim, buldum safayı, dü cihanım kalmadı
Ahmedi der,”Ya ilahi! sana şükrüm çok-durur”
Hamdulillah aşk-ı Hak’tan, gayri varım kalmadı.